Herkesin sanki olmazsa olmazmış gibi davrandığı, yanından evinden ayırmadığı, komşuya iyi gelmiş ilaç grupları... 

Aslında tarih boyunca ağrı insanların başına bela olmuştur. Hep bir çözüm arayışı içinde olunmuş ve bazı etkili kadim tedavi yöntemleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bazen bitkiler fayda sunarken, bazen hayvanlardan elde ettiğimiz ürünlerden yarar beklenmiştir. Tabii birçok manevra ve masaj yöntemleri de imdada yetişmiştir. Hatta mıknatıslar ve elektrik bile çözüme koşmuştur.

Ama ilaç biliminin gelişmesi bir anda her şeyin önüne geçti. Peki bu ne kadar güvenli? Doktor kontrolünde, kar-zarar hesabı yapılarak kullanılan kısmı buraya katmayalım. Fakat durmaksızın her nahoş his ya da ağrıda kullanmaya ne demeli?

Aslında ömrümüz boyunca içebileceğimiz ağrı kesici miktarının çok sınırlı olduğunu biliyor muydunuz?

Hadi isim ayırmaksızın istenmeyen etkilerine bakalım. Bazı gruplar karaciğere ciddi zarar vermekte. Sırf bu yüzden siroza yakalananlar hatta ölenler binlerce makalede mevcuttur. Böbrekten atılanlar da ciddi bir sorun oluşturmakta; kaç hastanın başka bir sebep olmaksızın böbrek yetmezliğine ve şanslıysa nakile gittiğini bilseniz sanırım eczanenin önünden bile geçmezsiniz.

Biraz öncekiler vücuttan atılma yerlerine göreydi. Şimdi gelelim diğer zararlarına, kısırlık ciddi oranda fazladır. Kemiklere zararları olanlar da azımsanmamalı. Özellikle Sindirim Sistemine ciddi istenmeyen etkileri mevcuttur. Son zamanlarda sırf kontrolsüz ağrı kesici kullanımıyla belli kanserler ilişkilendirilmektedir...

Aslında liste ciddi şekilde uzar ve bunlarla ne sizleri sıkmak ne de içinizi karartmak istiyorum. Unutulmaması gereken bu ilaçların fazla kullanılmasının yarar değil zarar getirdiğidir. Hem de geri dönüşü olmayan zararlar. Kullanılmasın demek anlamsız ve bilimden uzak bir yaklaşım olur. Ama minimum kullanım elzemdir.

Bunlar leblebi değil zehirler. Hep dediğimiz gibi zehirle ilaç arasındaki fark, miktardır. Ve maalesef bazen ağrı kesicileri zehir miktarında tüketiyoruz.

Dr. Görkem Kangal