• +90 312 446 16 14
  • MAIDAN İş ve Yaşam Mrk. Bilkent Kavşağı / Ankara
  • yasarozgok@gmail.com
Profesyonel Destek Almak İçin
Randevu Alabilirsiniz
Randevu Al

UZMANLIK ALANLARIMIZ

Üroonkoloji

Testis Kanseri


TESTİS HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Testisler, yumurta şeklinde iki adet olup, "skrotum" adı verilen, gevşek cilt ve kas dokusuna sahip, bir kese içinde yerleşik bulunan salgı bezleridir. Skrotum (testis torbası) içinde yer alan testisler “spermatik kordon” adı verilen ve içinde testise ait damar ve sinirlerin yanında "vas deferens" denilen meni kanalının bulunduğu bir kordon ile vücuda bağlanır (Şekil-1).

Testis olarak adlandırılan bu bezler, erkeklerde, testosteron adı verilen hormonun oluşturularak kana salgılanması ve sperm (üremek için gerekli olan germ-tohum- hücrelerinin) üretimini gerçekleştirmektedir. Testis içinde gelişmemiş haldeki sperm hücresi testisin içindeki minik kanalcıkların (seminifer tübülüs) içinde olgunlaşırlar ve bu tübüllerin birleşmesiyle daha geniş kanalcıklara ve oradan da depolanacağı epididim denilen, kendi üzerine kıvrıntılı kanalcık yumağına iletilir (Şekil-2).

TESTİS TÜMÖRÜ NEDİR?

Testis tümörleri tedavisi mümkün olan ve yüksek oranda kesin tedavi (kür) elde edilebilen genç ve orta yaşlı erkeklerde daha sık izlenen tümörlerdir. 19–44 yaşları arasındaki genç erkekleri etkileyen en sık rastlanılan kanserdir. Erkeklerde görülen kanserlerin %1 ini oluşturur. Her yıl 100.000 kişiden 3 ünde testis tümörü saptanır. 20–40 yaşları arasında ise bu oran 100.000 de 6 ya çıkar. Beyaz erkeklerde görülme sıklığı diğer erkeklere oranla daha fazladır. Son 50 yılda olumsuz çevresel koşullara bağlı olarak testis kanser vakalarının sayısında artış görülmüştür. Ancak aylık kendi kendine muayene ve semptomların değerlendirilmesi ile hastalık erken dönemde yakalanabilir ve tedavisi kolay bir aşamada müdahale edilebilir. Testis tümörü testisde (yumurtalık) bulunan çeşitli hücrelerden gelişen bir tür kanserdir. Olguların yaklaşık % 95 inde tümör doğrudan sperm üreten dokudan kaynaklanır. Kanser ilk olarak testiste bezelye büyüklüğünde sert bir yumru olarak dikkat çeker. Bu yumru genellikle dokunulduğu zaman acımaz. Erken safhalarda başka belirti yoktur. Bu nedenle testis tümörü belki de erken teşhis açısından doktorları en az zorlayan hastalıktır. Birçok erkek tümörü kendisi keşfeder. Ne kadar erken fark edilirse o kadar iyidir. Genellikle kanser sadece tek testisi etkiler.

Hemen bütün testis kanserleri germ hücrelerinden (sperm üreten hücreler) köken alır. İki ana tip testiküler germ hücresi tümörü vardır. Bunlar seminoma ve non-seminoma (seminoma olmayan) tipi tümörlerdir. Bu iki farklı tümör tamamen farklı büyüme, yayılma ve tedavi özelliklerine sahiptir. Non-seminoma olarak adlandırılan testis kanserleri, seminoma olarak adlandırılan testis kanserlerine göre, daha hızı gelişme ve yayılma özelliğine sahiptir. Diğer yandan seminoma tipi tümörler radyasyon tedavisine daha duyarlı tümörlerdir. Bazı testis tümörlerinde tümör içinde hem seminoma hem de non-seminoma tipi kanserler aynı anda olabilir. Bu olgular, non-seminoma tipi tümörlerdeki gibi tedavi edilir.

TESTİS TÜMÖRÜ ERKEN YAKALANABİLİR Mİ?

Kendi Kendine Testis Muayenesi
Erken teşhiste en önemli kısım aylık kendi kendine muayenedir. Muayene için en iyi zaman sıcak bir banyo veya duştan sonra skrotumun sıcakla gevşediği andır.
Muayenede izlenecek adımlar:
-Aynanın karşısında ayakta durun. Skrotum derisinde herhangi bir değişiklik veya şişlik olup olmadığına bakın,
-Her bir testisinizi her iki elinizle muayene edin. Orta parmaklarınız testisin altında, başparmağınız üstünde olmak üzere parmaklarınız arasında testisi nazikçe çevirin. Bir testisiniz diğerinden hafif büyükse bu sizi şaşırtmasın. Bu normaldir. Testisin üzerinde yumru olup olmadığına bakarken testisin bir önceki muayeneye göre kıyasla, büyümüş sertleşmiş veya başka türlü değişmiş olup olmadığına dikkat edin (Şekil 3).
-Eğer bu muayene sonucunda bir kitle ile karşılaşırsanız hemen doktorunuza görünün. Unutmayın testis kanseri özellikle erken teşhis ve tedavi ile iyilelme şansına sahiptir.

TESTİS TÜMÖRÜ RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?

Hastalık gelişim riskini arttıran her türlü nedene "risk faktörü" denilmektedir.
• İnmemiş testis hikayesi bulunması
• Kötü gelişim göstermiş testis yapısı
• Ailede testis kanseri hikayesinin olması
• Klinefelter sendromu
• Beyaz ırk
• Testiküler travma
• Cinsel yolla bulaşan hastalık hikayesi
• Kimyasallar (kurşun, kadmiyum,nikel)
• Yüksek sosyoekonomik düzey
• Testiküler mikrolithiazis
En önemli risk faktörü inmemiş testistir. Orşiopeksi (testisin normal konumuna indirilmesi) kanser gelişme riskini azaltmaz.

TESTİS TÜMÖRÜ BELİRTİLERİ NELERDİR?

-Testiste kitle veya büyüme
-Testislerin olduğu torbada (skrotumda) ani sıvı birikimi
-Skrotumda ağırlık duygusu
-Testislerin birinde veya skrotumda ağrı
-Seyrek olarak göğüslerde büyüme ve hassasiyet
Testiste ağrısız kitle testis kanserinde en önemli belirtidir.

TESTİS TÜMÖRÜ TANISI NASIL KONULUR?

• Fizik muayene ve hikaye: Her iki testis sırasıyla dikkatli şekilde muayene edilmelidir. Bu muayenede testiste ele gelen kitlenin genel yapısı (sert mi, sınırları düzensiz mi? yaklaşık boyutları? Testis içindeki hangi lokalizasyonda olduğu?) değerlendirilir.
• Ultrasonografi: Bu değerlendirme ile hastaya herhangi bir zarar vermeden testisin iç yapısı, damarlanması, kitlenin özellikleri ve boyutları saptanır.
• Kandaki tümör belirteçleri: Testis kanserinde, kanser hücreleri tarafından kana salgılanan bazı maddelerin (marker) kandaki düzeylerinin ölçümü yapılır. Farklı testis tümörlerinde farklı maddeler kanda artmış olarak bulunur. Bu maddelerin kandaki düzeylerine bakarak tümör tipi hakkında fikir sahibi olunabilir. Ayrıca bu maddelerin seviyesi, tümörün klinik evresinin (vücuda yayılma aşaması) konulmasında da yardımcı olur. Testis kanserinin aranmasında 3 tane tümör belirteci söz konusudur.
1-Alfa-feto protein (AFP): Testis ve karaciğer tümörlerinde tespit edilirler. Yarı ömrü 5-7 gündür (5-7 gün içinde kandaki miktarı yeni madde salgılanması olmazsa yarıya iner). Embriyonel karsinom, teratom, teratokarsinom, yolk sak tümörlerde yükselir. Saf seminomlarda ve koryokarsinomlarda yükselmez.
2-Beta-human chorionic gonadotropin (beta-HCG): Koryokarsinomların tümünde, embriyonal hücreli karsinomlarda %40-60 ve saf seminomlarda %7 oranında tespit edilebilmektedir. Seminomlarda nadiren normalin 2 katının üzerine çıkarlar.
3-Laktat dehidrojenaz (LDH): LDH normalde 5 tipi olan hücresel bir enzimdir. Kas dokusunda, karaciğerde, böbrek ve beyinde bulunur. Testis tümörüne özgü değildir ancak tümörün büyüklüğü hakkında fikir verebilmektedir. İleri evre seminomların ve tümör belirteçleri yükselmeyen dirençli seminom olmayan testis tümörlerinin takibinde rolü olabileceği düşünülmektedir.
Bu maddelerin radikal orşiektomi (testisin alınması) öncesinde mutlaka bakılmış olması gerekir.
Sonuç olarak tüm evreler göz önüne alındığında, seminom olmayan tümörlerin%90’ında tümör belirteçlerinin biri veya ikisi yükselmektedir (Şekil 1). %50-70 hastada AFP,%40-60 hastada ise ß-hCG yükselmektedir. Evre 1 deki hastaların üçte ikisinde bunlardan biri veya ikisi yükselmektedir. Tedavi sonrası tümör belirteçlerinin seviyesi yarılanma ömürlerine göre düşüş gösterirler. Seviyenin yüksek kalması veya düşmedeki yavaşlık artık hastalığı düşündürmelidir. Seviyenin normale düşmesi hastalığın tedavisinde kür sağlandığı anlamına gelmemektedir.

EVRELEME

Akciğer grafisi, toraks bilgisayarlı tomografisi (BT), batın-pelvis BT ile yapılır. Semptom veya bulgu yoksa, magnetik rezonans görüntülemesi (MRG) ile kemik sintigrafisi gerekli değildir. Testis kanserlerinin evrelemesinde Royal Marsden ve TNM sistemleri kullanılır (Şekil 2). Primer mediastinal germ hücreli tümörler, akciğer dışı organ metastazının varlığı, serum ß-hCG düzeyinin 50000mIU/ml olması, serum AFP düzeyinin 10000 ng/ml’yi aşması, serum LDH düzeyinin normal düzeyin 10 katına ulaşması gibi faktörlerden birinin varlığı, kötü prognoz belirleyicisidir.

BAZI TESTİS KANSERİ TİPLERİ VE ÖZELLİKLERİ

Seminom: %40 görülme oranı ile en sık görülen tümördür. 3 histolojik alt tipi tanımlanmıştır; bunların içinde en sık %85’lik oranla klasik tip seminomlar görülmektedir. Yuvarlak bir şekli ile sert elastiki yapısı vardır. Öncelikle lenf damarları yoluyla vücuda yayılır ( metastaz yapar). Tümör radyoterapi ve kemoterapiye çok iyi cevap verir.

Embriyonel Karsinom: %20-25 oranında görülür. Genellikle küçük, sınırları düzensiz kitle olarak karşımıza çıkar.

Koryokarsinom: %1’den daha az görülür. Karşımıza ilginç bir biçimde testis içi küçük bir kitleye rağmen bu kitleye ait uzak metastazla gelebilir. Erken safhada kan damarları yoluyla metastaz yaparlar ve agresif davranış gösterirler. Koryonik gonadotropin ürettikleri için beta hCG ile süratle teşhis edilebilirler. Sıklıkla diğer tiplerle kombinedir.

Teratom: % 5-10 oranında görülür. Birden fazla germ hücre tabakası içeren teratomlar hem çocuk hem de erişkinlerde görülebilir. Sertçe homojen tümör, kas, kıkırdak ve kemik dokusu içerir. Bir kapsülle sınırlanmıştır ve çocuklarda iyi huylu görünürse de erişkinlerde potansiyel malign tümör olarak kabul edilir.

Yolk sac tümör: Bebek ve çocuklarda en sık görülen testis tümörüdür. Erişkinlerde sıklıkla diğer histolojik tiplerle birlikte bulunur ve alfa fetoprotein (AFP) üretimiyle ilişkilidir. Homojen, sarımsı ve müsinöz görünümü vardır.

Karışık hücre tipleri içeren testis tümörleri: %40 oranında görülürler. Çoğu teratom ve embriyonel karsinom karışımından oluşan teratokarsinomlardır.

Germ hücreli olmayan tümörler: Tüm testis tümörlerinin %5-10’unu oluşturur. En sık görüleni Leydig hücreli tümörlerdir ve bu tümör tüm testis tümörlerinin %1-2’sini oluşturur. Ergenlik çağı öncesi dönemde 5-9 yaş arası ve 25-35 yaşları arasında olmak üzere iki dönemde sık görülür. Germ hücreli tümörlerin aksine inmemiş testis (kriptorşidizm) ile ilişkili değildir ve nedeni bilinmemektedir. Ergenlik öncesi dönemde kıllanma, erişkin dönemde ise hormonal dengesizliğe bağlı olarak feminizasyona, iktidarsızlığa, azalmış cinsel isteğe (libido ) ve göğüslerde büyümeye (jinekomasti) neden olabilir. Çocuklarda iyi karakterdedir ancak erişkinlerde %10 habisdir. İdrar 17 ketosteroid atılımı selim ve habis lezyonların ayırt edilmesinde yararlı olabilir.

Sertoli hücreli tümörler bebeklik dönemi dahil tüm yaş gruplarında görülebilir. Genellikle selim karakterde olmalarına rağmen %10’u habis davranış gösterir. Gonadoblastomlar, tüm testis tümörlerinin yaklaşık %0.5’ini oluşturur. Tüm yaş gruplarında görülebilmelerine rağmen özellikle 30 yaş altında görülürler. 20 cm’den daha büyük kitle ile karşımıza gelebilirler. Hastaların büyük kısmı dış görünüş olarak dişidir ve bu hastalar primer amenore veya karın alt kısmında kitle nedeniyle karşımıza çıkabilirler. Erkek dış görünüşlü olan hastalar daha çok inmemiş testis (kriptorşidizm ) veya hipospadias şikayeti ile başvururlar. Bilateral olma olasılığı yüksek olduğundan (%50) hastalara bilateral orşiektomi yapılmalıdır. Gonadoblastomlu hastalarda tedaviye cevap mükemmeldir.

Testisin Sekonder (testis içi hücrelerden kaynaklanmayan)Tümörleri: Tüm testis tümörlerinin %5’ini oluşturan lenfomalar, 50 yaş üzeri hastalarda en sık görülen tümördür. Ortalama görülme yaşı 60’dır. Hastaların dörtte biri genel semptomlarla (halsizlik, kilo kaybı, iştahsızlık) karşımıza çıkmasına rağmen, çoğunlukla testiste ağrısız büyüme ile kliniğe başvururlar. %50’si iki taraflıdır. İki taraflı hastalıkta ve diğer odaklarda da lenfoma varsa yaşam süresi kısadır.

Metastatik testis tümörleri: Genelde tüm vücuda yayılmış testis dışı organ kaynaklı kanseri olan hastaların otopsilerinde testisin de incelenmesi sırasında tespit edilir. 
Oldukça nadirdirler. En sık rastlanılan kanser odakları sırasıyla prostat, akciğer, sindirim sistemi, cilt kanserleri ve böbreklerdir.

TESTİS TÜMÖRLERİNDE TEDAVİ

Kanserin tipine ve evresine göre değişik tedavi yöntemleri mevcuttur. Ayrıca hastanın yaşı ve genel sağlık durumu da tedavi yönteminin seçilmesinde etkili olmaktadır.

Testis tümörü tedavisinde birinci ve vazgeçilmez aşama tümörlü testisin cerrahi olarak çıkarılmasıdır. Tümör tanısı konulan hastaya vakit geçirilmeden radikal cerrahi (inguinal orşiektomi) yapılmalıdır. Tedavinin diğer aşamaları ve takibi ilgili uzman hekimlerce yapılmalıdır. Testis tümörü hem radyoterapiye hem kemoterapiye son derece güzel cevap verir. Testis kanserlerinde tümör tipine ve evresine göre karar verilerek ameliyat sonrasında kemoterapi veya radyoterapi (ışın tedavisi) uygulanması gerekli olabilmektedir. Karın içinde tümörlü lenf bezeleri varsa kemoterapi verilerek tümör küçültülür, ancak gerekli hallerde karın içerisinde yer alan lenf bezeleri de ameliyat ile temizlenebilmektedir. Bu ameliyata retroperitoneal lenf nodu diseksiyonu (RPLND) adı verilmektedir. Testis tümöründe tam iyileşme olasılığı, özellikle erken tanı konduğunda, %90’ın üzerindedir.

Seminom: Seminomlar radyoterapiye çok duyarlıdırlar. Erken evre seminomlu (Evre I ve II) hastalarda radikal orşiektomi sonrası retroperitoneal radyoterapi (25-30 Gy) önerilmektedir. Düşük evreli hastalarda tam tedavi oranı % 99’a ulaşmaktadır. Cerrahi sonrası ışınlama yapılmaksızın sadece takip yapılan hastalarda nüks oranı % 15 olarak bulunmuştur. Bu hastalarda nüks radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilebilmiş, ve beş yıllık sağ kalım % 99.5 olarak bildirilmiştir. Bu yüzden düşük risk grubu hastalarda diğer bir alternatifde radyoterapisiz takip olabilir. Seminom ayrıca platinum içeren kemoterapi kombinasyonlarına da duyarlıdır ve radyoterapi sonrası nüksü olanlarda kurtarma tedavisi olarak kemoterapi uygulanmalıdır. Daha ileri evrelerde ve AFP yükselmesine neden olan büyük kitlelerde öncelikle kemoterapi uygulanmalıdır. Sıklıkla kemoterapi sonrası kitleler fibrozise uğrar. Ancak halen rezidüel kitle varsa cerrahi tedavi yapılmalıdır.

Nonseminomatöz germ hücreli tümör: Effektif kemoterapi rejimlerinin gelişmesiyle bu tümörlerin iyleşmesinde hayli başarı sağlanmıştır. Erken evrede standart ve en iyi tedavi karın zarı arkasındaki lenf düğümlerinin ameliyat ile çıkarılmasıdır (RPLND). Erken evre hastalıkta hastaların %75’i yalnızca orşiektomi ile iyileşir. Bu şekilde tedavi edilen hastaların sadece %10’unda nüks görülmektedir ve bunların tamama yakını takibi ve tedavisi kolay olan akciğerdedir. Bu yaklaşımla tam tedavi oranı %99 dur. Orşiektomi sonrası başka bir tedavi yapılmaksızın yoğun takip edilen hastalarda 4 yıl içinde nüks oranı %30 dur (akciğer ve retroperiton). RPLND’nin uzun dönemdeki en büyük yan etkisi sempatik sinir liflerinin zedelenmesine bağlı olarak boşalma (ejakülasyon ) problemleri ve infertilitedir. Geliştirilen cerrahi tekniklerle bu yan etkiler en aza indirilmesine çalışılmaktadır. Yüksek evreli büyük retroperitoneal kitlesi olan hastalarda Platinum içeren kemoterapi kombinasyonları bu tümörlerin tedavisinde çığır açmıştır.

TEDAVİYE BAĞLI YAN ETKİLER

Erken Dönem
25 Gy dozunda uygulanan radyoterapide yoğun yan etkiler gözlenmesi nadirdir. Bulantı, iştahsızlık, diyare izlenebilir. Kemoterapiye bağlı olarak erken dönemde bulantı kusma, halsizlik, nötropeni ve allopesi gözlenir.
Geç Dönem
25-35 Gy dozlarında da geç etkiler sık izlenmez. Tedavi sırasında böbreğin aldığı doza dikkat edilmelidir. İkincil malignite oluşması oldukça nadir olup en erken tedaviden 10 yıl sonra gözlenebilir. Kemoterapiye bağlı sperm sayısında azalma, ikincil lösemi, renal fonksyon bozukluğu, işitme kaybı (sisplatin içeren rejimlerde), pulmoner toksik etkiler (bleomisin içeren rejimlerde) gözlenebilir.

TESTİS KANSERİNDE TAKİP

Hastaların tümü düzenli takip altında tutulmalıdır. Hastalar olası lenf nodu metastazları ve nüks intraabdominal kitle nedeniyle dikkatli fizik muayeneye tabi tutulmalıdırlar. Laboratuar araştırmaları içinde tam kan sayımı ve tümör belirteçleri düzeylerine (AFP, ßHCG, LDH) bakılmalıdır. Akciğer metastazına yönelik akciğer grafisi çekilmeli ve daha seyrek olarak abdominal tomografi (BT) ile batın içi nüks araştırılmalıdır.
Şekil 1: Klinik Evre I seminomlarda, radyoterapi sonrası izlem protokolü

TEDAVİ SONRASI YAŞAM

Çoğu erkek bir testisinin alınması ile kısır kalacaklarını veya cinsel aktivitelerinin yok olacağını sanır. Ancak bu yanlıştır. Hemen tüm hastalarda testis kanseri yalnız tek testiste oluşur. Bu hastalar cinsel fonksiyonlarını diğer testisi ile sürdürebilir ve çocuk sahibi olabilirler.

yapılan çalışmalar, yalnızca ameliyat olanların yüzde 85’i, ameliyat olan ve radyoterapi görenlerin yüzde 82’si, ameliyat olan ve kemoterapi uygulananların yüzde 71’i ve ameliyatın ardından hem kemoterapi, hem de radyoterapi görenlerin yüzde 67’sinin baba olabildikleri belirlenmiştir. Testis kanseri olan erkeklerin yüzde 83’ü, ameliyat ve tedaviden sonra cinsel yaşamlarında olumsuz yönde bir değişiklik olmadığını söylemişlerdir.

Alınan testisin yerine skrotum içine konulan ve normal testis görünümü veren protez testis takılabilir (Şekil 1). Lenf bezlerinin alınması penisin sertleşmesini veya orgazmı olumsuz etkilemez ancak kısırlığa sebep olabilir. Bu bazen ilaçlarla düzeltilebilir. Radyoterapi de spermleri öldürücü etki gösterebilir. Genellikle tedaviden birkaç ay sonra düzelme görülür ancak yinede tedaviden önce önlem olarak sperm alınarak dondurulması önerilebilir.